26 June 2011

Mesele Ürünü satmak değil, Koruyabilmek...

Deichman , ayakkabı mağazalar zincirini bilirsiniz. Bu firma ağırlıklı olarak, çin'de yaptırdığı ürünleri mağazalarında çok uygun fiyatlara satıyor. Bu firmayı başlı başına değerlendirdiğimizde oldukça başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, mağazalarından içeri girdiğimizde bir şey dikkatimizi çekiyor. Mağazada kendi ürünleri dışında adidas, nike türü markalı ayakkabılar da mevcut. Kendi ayakkabılarında çok fazla çeşit sunmasına rağmen, markalı ayakkabılarda daha az çeşit sunuyor. Zaten kendi ayakkabı modelleri de markalı ayakkabı modellerinin bilinen benzer taklitleri, kendine özgü bir tarzı ve modeli olmadığını söyleyebiliriz. Bu mağaza bu düzen ile çok akıllıca bir strateji izliyor. Fiyatı yüksek markalı ayakkabılardan birkaç tane koyarak tüketiciye gösteriyor, pahalı algısı yaratıyor daha sonra tüketiciyi kendi modellerine yönlendiriyor.

Bir şeyin ucuz ya da pahalı olduğunu vurgulamak için en etkili yöntem “tezatlık” yöntemidir. Soğuğu daha belirgin şekilde anlamanın yolu sıcağı kullanmaktır.

Deichman, burada markalı ayakkabıları kullanıyor. Markalı ayakkabıların fiyatının yüksekliği yanında kendi ayakkabıları daha ucuz olarak algılanıyor. Kalite ve tarz olarak da benzerliği yakaladığınızda tüketici cephesinde önemli bir etki yaratıyor.

Deichman, burada uyguladığı strateji ile oldukça başarılı ancak neden bu markalar kendi ayakkabılarının bu mağazada satılmasına müsaade ediyorlar.

Markaların tüketici bilinçaltında “marka pahalıdır, isme para ödersiniz “ gibi geleneksel önyargıları vardır. Bu önyargıyı pekiştirecek ve somutlaştıracak bir ortama neden bu markalar müsaade ediyorlar.

Real marketler zincirine gittiğinizde lacoste ayakkabı görüyorsunuz. Bu market sadece markanın tek bir ürününü raflarına koymuş. Bununla şunu demek istiyor” tüketiciye her türlü markanın bulunduğu bir çeşitlilik sunuyoruz…” bu mesaj market açısından mantıklı ama ya lacoste açısından ?

Bu durum markaların kendine olan güvenlerini mi gösteriyor ? Hangi ortamda olursa olsun marka değerlerini koruyabileceklerini mi düşünüyorlar ?

Bence kendilerine aşırı güveniyorlar ve bu mağazaların ellerine verdikleri kozlarla bir süre sonra bu dağıtım kanalları markaların önüne geçen bir güç oluşturabilirler.

Markaların kendi güçlerini bu mağazalara devretmeleri ileride yönetemeyecekleri , kendi adlarının önüne geçecek bir kuvvetin doğmasına neden olabilir.

Bir tüccar ya da toptancı için ürünün nerede bulunduğu ya da satıldığı önemli değildir. Önemli olan ürünün nakite dönüşüdür. Ancak bir markanın çok daha farklı öncelikleri vardır.

Bence buradaki strateji yanlışlığı markanın kontrolsüzlüğü ve distribütörlerin olaya sadece satış gözüyle bakmalarından kaynaklanıyor.

Her firmanın amacı ürününüzü satmak değildir, bazıları sizin ürününüzle kendi ürününün ya da mağazasının reklamını yapar. Ürününüzü mağasında tutmasının nedeni satış değil, tüketicisi için daha fazla çeşit sunmaktır, ürününüz o mağazanın çeşit ihtiyacını karşılayan dekoratif bir unsurdur.

Bazı mağazalar tüketici sorduğunda “yok “ dememek için ürününüzü bulundurur.

Firmalar neden yok olur ? Finans sıkıntısından, rakiplerle baş edememekten, maliyet yüksekliğinden…bunlar iflas etmenin klasik yolları. Birçok firma bu konularda deneyim kazandı ve birçok noktada artık bunlara karşı kendilerini sigortalayabiliyorlar. Gelecekte iflas etmeyi değil ama “marka değerini nasıl koruruz, ürünümüz hangi noktalarda tüketicinin karşısına çıkmalı ” gibi konuları konuşuyor olacağız. Artık markalar birden iflas etmiyor, yavaş yavaş eriyor…

TwitterTakip

No comments:

free web site hit counters

Image Hosted by ImageShack.us
 
Image Hosted by ImageShack.us